top of page
Search

GENEL VE AFETE DAYALI KENTSEL DÖNÜŞÜM İLE BUNLARA DAYALI KAMULAŞTIRMA DAVALARI

  • Writer: Batuhan Emre Yılmaz
    Batuhan Emre Yılmaz
  • Feb 20, 2023
  • 14 min read

GİRİŞ

Çalışmamızda, ülkemizde özellikle son dönemlerde adeta yerel yönetimlerin rant fırsatı haline gelen kamulaştırmaya dair yasal düzenlemeler ile yargı kararları birlikte incelenerek afet amaçlı kentsel dönüşüm konusu işlenecektir. 2012 yılında afet riski altındaki alanlar ve bu alanlar dışındaki riskli yapıların dönüştürülmesini hedefleyen “6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” adı altında düzenleme yapılmıştır.


Çalışmamızda afet amaçlı kamulaştırma yapılırken izlenen esas usuller ile, karara karşı hak sahiplerinin başvurabileceği yollar ve yöntemler de incelenecektir



ree


  1. Tanım Olarak “Kentsel Dönüşüm”

Kentsel dönüşüm, yeniden geliştirme, yenileme, yeniden canlandırma, yeniden üretme kavramları, ABD ve İngiltere’de çok gelişmiş şehirlerin sürekli rahatsızlık veren kentsel sorunlarının çözümü için geliştirilen hükümet politikalarını ifade etmek için kullanılmaya başlanmış ise de günümüzde söz konusu kavram, çalışma alanları bakımından farklı tanımlamalara tabi tutulmuştur.

İmar terimleri sözlüğünde, “Kamu girişimi veya yardımıyla, yoksul komşulukların temizlenmesi, yapıların iyileştirilmesi, korunması, daha iyi barınma, çalışma ve dinlenme koşulları, kamu yapıları sağlanması amacıyla kentleri ve kent özerkliklerinin tümünü ya da bir bölümünü, günün değişen koşullarına elverişli duruma getirilmesi” olarak tanımlanan bu kavram, şehir plancıları tarafından ise kentin öteden beri var olan kesimlerinin (tarihsel çekirdek, oturma alanları, gecekondu bölgeleri, ekonomik ve toplumsal değerini yitirmiş çöküntü alanları gibi) iç yapısında ve kentin öteki kesimleriyle ilişkilerindeki değişmeleri anlatmak üzere kullanılmaktadır. Ayrıca kentsel dönüşüm, “Çökme ve bozulma olan kentsel mekânın ekonomik, fiziksel, toplumsal ve çevresel koşullarını kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirmeye yönelik uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü” olarak da ifade edilmektedir .

Özden’e göre ise kentsel dönüşüm, zaman süreci içinde eskiyen, köhneyen, yıpranan ve çoğu kez yaygın bir yoksulluğun hüküm sürdüğü kent dokusunun, altyapısının sosyal ve ekonomik programlar ile oluşturulan stratejik bir yaklaşım içinde, günün sosyo-ekonomik ve fiziksel şartlarına uygun olarak yenilenmesi, değiştirilmesi, geliştirilmesi, yeniden canlandırılması ve bazen de yeniden üretilmesi eylemidir.

Tüm bu tanımlamalardaki etkenler göz önünde bulundurulursa genel olarak kentsel dönüşüm, “Şehirleşmenin beraberinde getirdiği sorunların çözümüne yönelik yenileme ve geliştirme projeleri” olarak tanımlanabilir.


  1. Kentsel Dönüşümün Kapsamı

Kentsel dönüşümün mevcut kent yapısının belli amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilen yenileme, yeniden geliştirme, koruma, iyileştirme gibi pek çok eylemi içermesinden kaynaklı olarak kapsamını, gecekondu bölgeleri, yüksek yoğunluklu kaçak yapıların bulunduğu alanlar, doğal yıkım riski yüksek alanlar, kent merkezlerindeki çöküntü bölgeleri, tarihi nitelikli alanlar ve ömrünü dolduran kent bölgelerinin oluşturduğu söylenebilir. Bu kapsamda, yollar, meydanlar, parklar, yeşil alanlar, sit alanları, kıyılar, kültür merkezleri vb. örnek verilebilir.

Kamu malları teorisine göre ise kentsel dönüşümün kapsamına hizmet malları, orta malları ve sahipsiz mallar girmektedir. Ancak özel mülkiyete konu taşınmazlar da kentsel dönüşüm projelerine konu edilebilir, proje amaçlarına göre kamulaştırılabilir veya bazı sınırlamalara tabi tutulabilir’.

  1. Kentsel Dönüşüm Yöntemleri

Kentsel dönüşüm uygulamasını gerektiren duruma ve gerçekleştirilmek istenen amaca göre, “yenileme (urban renewal)”, “yeniden oluşum (regeneration)”, yeniden canlandırma (revitalization)”, “sağlıklılaştırma (rehabilitation)”, “koruma (conservation)”, “soylulaştırma (gentrification)” yöntemlerinden biri veya birkaçı birlikte kullanılabilir.

  • Kentsel Yenileme (Urban Renewal): Kentsel dönüşüm sürecinde bir müdahale aracı veya gerçekleşme biçimi olarak değerlendirilen kentsel yenileme kavramı, doktrinde “eski olanın yıkılıp yeniden yapılması” şekliyle en radikal dönüşüm biçimi olarak ifade edilmektedir. Gerek yerleşme düzeni, gerekse mevcut yapıların durumu bakımından yaşam ve sağlık koşullarının iyileştirilmesi olanağı bulunmayan alanlardaki yapıların tümü veya bir bölümünün ortadan kaldırılarak yeniden imar edilmesi kentsel yenileme, çöküntü alanlarında rantın çok düşmesi halinde, o alandaki yapıların yıkılıp yeniden yapılması, özellikle de bu alanlara yeni imar hakkı verilmesi durumunda çok kazançlı bir girişim haline gelebilmekte ya da bir alanda yaşam kalitesi çok düşmüş ve riskli hale gelmişse bu yola başvurmaktan başka çare kalmamaktadır. Ayrıca hukuka aykırı bir şekilde, başkalarının mülkleri üzerinde yapılan yapıların bulunduğu alanlar da yenileme için kaçınılmaz olabilmektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, yenileme sürecinde mülkiyet hakkı gibi temel hak ve özgürlükler ile bu hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasındaki ölçülülük ilkesidir.

  • Yeniden Oluşum (Regeneration): Kentsel dönüşüm literatüründe “yeni bir kentsel doku oluşturmak” anlamında kullanılmaktadır. Yerel ekonomiye ait dinamikleri harekete geçirmek yoluyla fiziksel ve sosyal açıdan çöküntü bölgesi haline gelmiş alanların yeniden yaşanılabilir, canlı alanlar haline getirmek yoluyla kente yeniden kazandırılmasıdır.

İngiliz literatüründe geniş anlamda kentsel dönüşüm olarak ifade edilen bu kavram, konumuz itibariyle dar anlamda kentsel dönüşümün bir yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.

  • Yeniden Canlandırma (Revilization): Genel olarak sosyo-kültürel, ekonomik veya fiziksel yönlerden çöküntü süreci yaşamakta olan kentsel alanların, çöküntüye neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi sonucu, o alanın tekrar hayata döndürülmesi, canlandırılması yöntemi olarak tanımlanabilir.

Çeşitli bütünleşik kentsel yeniden canlandırma yaklaşımlarının ortak amacı, şehirlerde yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yoksulluk ve sosyal dışlanma sorunları karşısında çeşitli stratejiler çizilerek sosyal karıştırma ve işgücü piyasasının yeniden entegrasyonu ile kentsel kamu hizmetlerinin sunumunda eşitsizliklerin üstesinden gelmektir.

Avrupa ve ABD’de sıkça başvurulduğu belirtilen yeniden canlandırma uygulamaları, pek çok farklı uygulama türünü içinde barındıran bir kavram olup; ekonomik, sosyal veya fiziksel yönlerden bir çöküntü dönemi yaşayan ya da bu çöküntü dönemi sonucu terk edilmiş, başıboş bırakılmış kent parçalarının, özellikle de kent merkezlerinin, çöküntünün kaynağı olan faktörlerin ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesiyle tekrar hayata döndürülmesi anlamına gelmektedir.

  • Sağlıklılaştırma (Rehabilitation): Deformasyonun başladığı ancak özgün niteliğini henüz kaybetmemiş olan eski kent parçalarının eski haline kavuşturulmasıdır. Aynı zamanda doktrinde eski kent dokusunun ve çöküntü alanların kısmi yenileme ile kullanıma açılması olarak tanımlanmaktadır. Yani sağlıklılaştırma, eskimiş, performansı düşmüş, alt yapıları yetersiz bir çevrenin performansını sınırlı yatırımlarla yeterli hale getirilmeye çalışılmasıdır.

Burada akla gelen bir başka kavram hiç şüphesiz “imar/ıslah”tır. İmar/ıslah, meşru olmayan alanların meşru hale getirilmesi, o yerde yaşayanlara güvence verilmesi ve yaşam performansının yükseltilmesidir. Bu kavramı sağlıklılaştırmadan ayıran unsur, hukuka aykırı olarak başkasının taşınmazı üzerinde inşa edilen yapıların oluşturduğu kentsel alanların dönüşümünün söz konusu olmasıdır.

  • Koruma (Conversation): Toplumun geçmişteki sosyal ve ekonomik koşullarını, kültürel değerlerini yansıtan fiziksel yapısının, yaşanan değişim ve gelişimler nedeniyle yok olmasının engellenmesi, kentsel dokunun çağdaş yaşamla bütünleştirilmesi, kültürel varlıkların topluma faydalı, ekonomik ve işlevsel koşullarla sağlıklaştırılmasıdır. Antalya ve Ankara Kaleiçi’nde bulunan restoranlar ve geleneksel satış birimleri için yer tahsisi bu kapsamda örnek olarak gösterilebilir.

  • Soylulaştırma (Gentrification): Doktrinde, bir alanı fiziki olarak korumanın ötesine geçerek, o alanı ekonomik olarak yaşanabilir kılmak için kullanılacak araçlardan biri olarak değerlendirilmekte ve fiziki yapıyı ya da çevreyi koruyup, bu çevrede yaşayan sosyal tabakayı değiştirme ve böylece yeni toplumsal katmanın daha yüksek imkanları çerçevesinde korunmasını sağlamak olarak açıklanmaktadır. Yani sosyo-kültürel açıdan bozulmuş, çöküntüye uğramış, dolayısıyla fiziksel çevresi de bozulmuş alanlarda, özellikle de tarihi kent parçalarında sosyal yapının ıslah edilmesidir.


ree

II.AFET AMAÇLI KENTSEL DÖNÜŞÜM

2012 yılında afet riski altındaki alanlar ve bu alanlar dışındaki riskli yapıların dönüştürülmesini hedefleyen “6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” adı altında düzenleme yapılmıştır. Kanunun 1.Maddesi uyarınca amacı afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olarak ifade edilmiştir.

Bu bağlamda, 6306 Sayılı Kanun’un konusu, yalnızca deprem riski altındaki alanlar olmayıp; yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ vb. afetler tehlikesi altındaki riskli alan ve yapıların dönüştürülmesidir.

Ayrıca 6306 Sayılı Kanun uyarınca riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 Sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirtmek amacıyla 6306 Sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği tesis edilmiştir.


A.TANIM

Söz konusu kanunla öncelikle deprem olmakla birlikte, yangın, sel, heyelan vb. tabii afetler sonucunda meydana gelmesi muhtemel can ve mal kaybının önlenmesi, afet tehdidi altında bulunan ancak risk oluşturan yapıların bulunduğu arsa ve arazilerin sağlıklı, güvenli sürdürülebilir yaşam alanları oluşturmak üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir.

B. KONU

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un konusu; ülke ve kent ölçeğini göz önünde bulundurarak deprem (yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ, tasman ve benzeri afetler tehlikesi altında bulunan riskli alan ve riskli yapıları dönüştürmektir. Kanun riskli yapıları bulunduğu alanlarda dönüştürmek gayesindedir. Buna “yerinde dönüşüm” denmektedir. Riskli alanlar ise yeniden kurgulanacak, bir kısım konutlar ve işyerleri yeniden inşa edilecek, yeni yapılanlar eski oturanlara verilecek, bir kısım bölge halkı da risksiz alanlara taşınacaktır. Riskli alanların taşınacağı risksiz alanlara teknik olarak Kanunda “rezerv yapı alanı” adı verilmiştir.

C.YETKİ

644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına dair KHK’nın 2. maddesinin (ı) bendinde, Bakanlık; “depreme karşı dayanıksız yapılar ile imar mevzuatına, plan, proje ve eklerine aykırı yapıların ve bunların bulunduğu alanların dönüşüm projelerini ve uygulamalarını yapmak veya yaptırmak” ibareleri ile yetkilendirilmiştir. Bakanlık aynı maddenin (ğ) bendinde de; kentsel ve kırsal alan ve yerleşmelerde yapılacak iyileştirme, yenileme ve dönüşüm uygulamalarında idarelerce uygulanacak usul ve esasları belirlemekle yetkilidir. Bu genel bir yetkidir. Bu yetki Çevre ve Şehircilik Bakanlığına istediği aşamada ve yerde müdahale etme ve istediği işleri bizzat yapma yetkisi vermektedir.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6/12. maddesi gereğince, Bakanlık, bu Kanunda belirtilen iş ve işlemlere ilişkin olarak TOKİ’ye veya İdareye yetki devrine ve bu iş ve işlemlerden hangilerinin TOKİ veya İdare tarafından yapılacağını belirlemeye yetkilidir.

Yine 6306 sayılı Kanuna göre afet amacıyla kentsel dönüşümde yetki kuralları üç başlık altında inceleme konusu yapılmıştır. Bunlar riski alanların belirlenmesi, rezerv yapı alanlarının belirlenmesi ve riskli yapıların tespitidir. Söz konusu yetkiler mezkur kanunda belirlenmiş ve gösterilmiştir.

D.KAMULAŞTIRMA

644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinin (ı) bendinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; “depreme karşı dayanıksız yapılar ile imar mevzuatına, plan, proje ve eklerine aykırı yapıların ve bunların bulunduğu alanların dönüşüm projelerini ve uygulamalarını yapmak veya yaptırmak” ibareleri ile yetkilendirilmiştir. Zira bu yetkinin genel bir yetki olduğundan da bahsetmiştik. Bakanlık her aşamada ve yerde işi bizzat yapma yetkisine sahiptir. Bakanlık adına bu yetki KHK’nın 11. maddesi ile Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bırakılmıştır. Genel Müdürlük aynı maddenin (d) bendine göre; “dönüşüm, yenileme ve transfer alanlarının belirlenmesi, dönüşüm alanı ilan edilen alanlardaki yapıların tespiti ile arsa ve arazi düzenleme ve değerleme iş ve işlemlerinin yapılmasını sağlamak; dönüşüm uygulamalarında ...gerektiğinde acele kamulaştırma, mülkiyete ayırma, birleştirme, ... dönüşüm alanları içindeki gayrimenkullerin değer tespitlerini yapma ...ve imar hakkı transferi ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek” görev ve yetkilerine sahiptir.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6/12. maddesi gereğince ise, Bakanlık, bu Kanunda belirtilen iş ve işlemlere ilişkin olarak TOKİ’ye veya İdareye yetki devrine ve bu iş ve işlemlerden hangilerinin TOKİ veya İdare tarafından yapılacağını belirlemeye yetkilidir. Aynı kanunun 6.madde 2.bendine göre ise, üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir. Bu kanun kapsamında yapılan kamulaştırmalar iskan projesi gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma sayılırlar.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 12. maddesinde kamulaştırmada değer tespiti şu şekilde düzenlenmiştir:

“(1) İlgili kurum, uygulama alanındaki taşınmazların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösteren haritayı veya krokiyi yapar veya yaptırır ve bu taşınmazların maliklerini ve bunların adreslerini tespit eder veya ettirir.

(2) Taşınmazın değeri; ilgili kurum bünyesinden en az üç kişiden teşkil olunacak kıymet takdir komisyonları marifetiyle veya hizmet satın alınmak suretiyle tespit edilir.

(3) Taşınmazın değeri; taşınmaz değerleme konusunda uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan bilgi alınarak ve mahallin emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilerden de faydalanılarak, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesindeki esaslara göre tespit edilir”.

Bu düzenlemenin 2.bendi 2492 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na aykırıdır. Kamulaştırma Kanunu acele kamulaştırmalarda değer tespitinin neye göre yapılacağını “mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit (edilir)” şeklinde düzenlenmiştir. Söz konusu bedelin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili Kamulaştırma Kanunu 10.maddesinde düzenlenmiştir. 11.madde de ise bilirkişilerin değer tespiti esnasında gözeteceği esas ve usuller belirtilmiştir.

Kamulaştırma Kanunu ve 6306 sayılı Kanun gereğince kamulaştırma işleminin hukuka aykırılığı için açılacak olan davalar idare mahkemelerinde 30 gün içinde açılır. Kamulaştırma Kanunu’nun davaları düzenleyen 14. maddesi şu şekildedir: “Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabilir.”

E.YIKIM

6306 sayılı Kanunun 5.maddesinde ilk fıkrada “riskli yapıların yıktırılmasında … öncelikli olarak malikler ile anlaşma yoluna gidilmesi esastır” denmektedir. Ancak Kanun, riskli yapıların yıktırılmasında malikler arasında bir anlaşma olmaması halinde, kanunda maliklere verilen sürenin sonunda, can ve mal güvenliğinin sağlanması açışından yıkım işleminin sadece kanunda sayılan kamu kurumlarına ve devlete vermiştir. binanın çevre için oluşturduğu tehlike doğrultusunda görevli kamu makamlarının maliklere verilen 60 gün ve ilave 30 günlük süre sonunda can ve mal güvenliğini bir an önce sağlamak için devreye girip, bu binaları yıktırması gereklidir. Yıkım işleminde devletin asli görevi halkın can ve mal güvenliğini sağlamaktır.Riskli binalar için maliklerin 2/3 çoğunlukla anlaşmasıyla yıkıp yeniden yapma kararı alınabileceği gibi yıkmadan binayı güçlendirme yönünde karar da alınabilir. Güçlendirme seçeneğine karar verildiğinde binanın taşıyıcı sistemleri açısından bir güçlendirme projesi yapılarak ve bu proje uygunsa belediyesinden onaylatılarak, ruhsat alınmakta ve güçlendirme inşaatı yapılmaktadır.

F.RİSK TESPİT RAPORUNA İTİRAZ VE DAVA AÇILMASI

6306 sayılı Kanun uyarınca çıkartılmış olan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği” ise, 6306 sayılı Kanunun uygulama esaslarını belirtmektedir. Söz konusu mevzuat uyarınca riskli alanların ve yapıların risk tespitleri yapılacaktır. Bu tespitlere karşı ise; riskli yapı malikleri ve kanuni temsilcileri “itiraz” haklarını kullanarak, risk tespitlerdeki hukuki sakatlıkları düzelttirebileceklerdir.

Riskli bina olarak tespite itiraz olanağı hem 6306 sayılı Kanunda hem de Uygulama Yönetmeliği’nde açıkça belirtilmiştir. Burada önemli noktalardan biri kimlerin riskli yapı tespitine karşı “itiraz” edebilecekleridir. Kanunda itiraz edebilecek kişiler; riskli yapı malikleri ve kanuni temsilciler şeklinde düzenlenmiştir. Her ne kadar riskli yapı tespiti malikler dışında riskli yapıdaki ayni ve şahsi hak sahiplerine; hakları zarar görmesin, önlemlerini alabilsinler diye bildiriliyor olsa da bu ayni ve şahsi hak sahibi olan kişilerin (kiracılar, rehini, ipoteği olanlar) riskli yapı tespitine itiraz hakkı bulunmamaktadır. Hak sahiplerinin itirazına konu olabilecek konu risk tespit raporunun içeriği değil, risk tespitidir. Hak sahipleri risk tespit raporunun içeriğini görememektedirler.

Bakanlık, risk tespit raporlarına yapılan itirazları değerlendirmek üzere, gerekli görülen yerlerde “teknik heyet” oluşturmaktadır. 6306 sayılı Kanun ve de Uygulama Yönetmeliği uyarınca, bu teknik heyet, üniversitelerden bildirilen dört üye ile (en az ikisi inşaat mühendisi olmak üzere), Bakanlık teşkilatında görev yapan üç üyenin iştiraki ile yedekleri ile birlikte toplam yedi üyeden meydana gelmektedir. Uygulama Yönetmeliği’nde yer alan 9. ve 10. maddeler uyarınca; teknik heyet, görüşülecek dosya sayısı ve olağanüstü durumları göz önünde bulundurarak, en az beş üyenin katılımıyla ayda en az bir defa toplanır ve oy çoğunluğu ile karar alır. Gerekli görülmesi halinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarından uzmanların (oy hakları olmadan) görüşleri alınabilir. Gündemdeki konu, üyelerden herhangi birinin kendisi veya üçüncü dereceye kadar yakınıyla ilgili ise; o üye teknik heyet toplantısına katılamayacak ve oy kullanamayacaktır. Teknik heyetin almış olduğu kararlar, dayanakları ve ilmi gerekçeleri de belirtilmek suretiyle yazılır, tespiti yaptırana ve itiraz edene bildirilir.

Anayasa’nın 125. maddesinde İdarenin her türlü işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiştir. Genel olarak, idare mahkemesinde açılacak olan iptal davaları sadece yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka aykırılık durumlarında, söz konusu idari işlemin iptalini istemek için açılabilir. Bu sebeple de idarece alınan kararların ve de yapılan işlemlerin yerindeliği iptal davasının konusu teşkil edemez. İdari işlemin hukuka uygun olup olmadığı, o işlemin yapıldığı tarihteki hukuki durum uyarınca değerlendirilir.

Davanın açılacağı mahkeme, yani görevli mahkeme idare mahkemeleridir. İptal davasına konu olacak işlemin “idari işlem” olması, “kesinlik”kazanmış olması ve de idari başvuru yollarının tüketilmiş olması gerekmektedir. İptal davasının açılabilmesi için gerekli olan bir diğer koşul ise bir “menfaat ihlalinin” bulunması koşuludur. Bu menfaat ihlali, Danıştay’ın da belirtmiş olduğu gibi “kişisel” olmalıdır çünkü bir kimse sadece kendi menfaatini etkileyen işlemlere karşı iptal davası açabilir.

6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde 5. fıkra gereğince, ne tür binaların riskli yapı teşkil ettiği yukarıda açıklanmıştı. Bu açıklamalar doğrultusunda, riskli yapı tespiti yapıldıktan sonra, bu durum bir “risk tespit raporu” ile ayni hak ve şahsi hak sahiplerine tebliğ edilir. Aynı maddenin 6. fıkrasına göre de, risk tespit raporunun tebliğinden itibaren 15 gün içinde, malikler veya kanuni temsilcilerinin, riskli yapının bulunduğu yerdeki müdürlüğe bir dilekçe ile itiraz hakları mevcuttur. Malikler veya kanuni temsilcileri, itiraz yolunu kullanmayıp, 6306 Sayılı Kanun’un 6. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, risk tespitinin hak sahiplerine tebliğinden veya öğrenilmesinden itibaren 30 gün içerisinde İYUK uyarınca bir iptal davası da açılabilmektedirler. Öte yandan risk raporunun ilgilileri dava açmadan önce İYUK’nun 11. maddesine göre; “üst makamlara başvuru yapıp” sonrasında dava açabilirler. İlgililer tarafından, idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Böyle bir istek söz konusu olduğunda, idari dava açma süresi duracaktır. Kanunun 2012’de yürürlüğe girmesinden sonra alınan 180 üstündeki riskli alan kararlarının bazılarına karşı iptal davaları açılmıştır. Danıştay 14. Dairesinde görülen bu davalarda Mahkeme; pek çok riskli alan davasında riskli alan kararı hazırlık işlemlerinde alanın yapılaşma veya zemin özellikleri açısından niçin riskli olduğu bilimsel raporlarla kanıtlanmadığı için önce yürütmenin durdurulması kararları vermiş ve sonrasında bu kararların birçoğunu iptal etmiştir.

G. KONU İLE İLGİLİ YARGI KARARLARI

1. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 04.11.2015 tarih ve 2015/1794 E. ile 2015/15821 Sayılı Kararı

Özetle; Davacı vekili dava dilekçesinde, de kurulu anataşınmazın 18.08.2014 tarihli olağanüstü kat malikleri kurulu toplantısında anataşınmazın riskli yapı olduğu gerekçesiyle yıkılıp yeniden yapımına ilişkin kararlar alındığını, toplantının usulüne uygun yapılmadığını ve kararların oybirliği ile alınması gerektiğini, alınan kararların Kat Mülkiyeti Kanununa ve 6306 sayılı Yasaya aykırı olduğunu beyanla, 18.08.2014 tarihli toplantıda alınan kararların iptalini istemiştir. Mahkemece, iptali istenen kararların yapıların yıkılmasından sonra kat maliklerinin 2/3 çoğunluk ile alacağı kararla yeniden yapım işi olduğu, yıkılmış bir yapı için Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanamayacağı, uyuşmazlığın 6306 sayılı Yasadan kaynaklandığı ve genel hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.

Kararda ise; “Dava konusu anataşınmazın üstündeki yapının yıkılmadığı ve kat mülkiyetinin müşterek mülkiyete dönüşmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemenin gerekçesinde belirttiği gibi 6306 sayılı Yasanın 6. maddesinde, yapının yıkılması ve kat mülkiyeti ve kat irtifakının müşterek mülkiyete dönüştürülmesinden sonra müşterek maliklerin 2/3 çoğunluk ile alacakları karar ile yapacakları işler düzenlenmiş olup, yapı yıkılmadığına ve kat mülkiyeti müşterek mülkiyete dönüştürülmediğine göre kat malikleri kurulu kararlarının iptali davası Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerinden kaynaklanmaktadır. Davanın bu niteliğine göre; 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasası'nın Ek 1. maddesine göre, bu Yasanın uygulanmasından doğan her türlü anlaşmazlık sulh mahkemelerinde çözümleneceğinden mahkemece, tarafların bütün delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA…” karar verilmiştir.


2. Danıştay 14. Daire 14.10.2015 tarih ile 2014/285 E


Özetle; Dava; riskli alan ilanına ilişkin bakanlar kurulu kararının yürütmesinin durdurulması istemine ilişkindir. Yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda; uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporlarda, binalar gözlemsel olarak incelenerek kalite olarak "iyi", "orta" ve "kötü" diye sınıflandırılmış ise de, niceliksel bir ölçüt verilmediği ve diğer bilgilerin genel itibarıyla gözlemsel bilgiler içerdiği, İstanbul'un önceki yıllarda yaşamış olduğu depremler sonucunda söz konusu yapıların olumsuz olarak etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemeye yer verilmediği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği, söz konusu alana dair detaylı zemin etüdü verisi ve buna bağlı olarak su taşkını konusunda yeterli veri bulunmadığından davaya konu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı yönünde görüş belirtilmesi üzerine, Dairece Bakanlar Kurulu kararının anılan kısmının yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. İstem ise ikamet edilen binaların riskli yapı kapsamına girmediği, yapıların hangi yönden can ve mal kaybına yol açma riski bulunduğunun somut bir şekilde tespit edilemediği, salt yapıların gecekondu olması sebebiyle davaya konu işlemin tesis edilemeyeceği ileri sürülerek iptali istemiyle açılan davada yürütmenin durdurulması istemidir.


Daire kararında ise; “Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır. Bu bağlamda, bir alanın "Riskli Alan" olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma sebebinin mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekecektir.”denerek maddi olayın yürütmeyi durdurma kriterlerini sağladığı gerekçesi ile oy birliği ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.


III. SONUÇ


Türkiye’de kentsel dönüşüm 1950li yıllarda kırdan kente göç süreçleriyle birlikte konut stokunun niteliksiz hale gelmesi sonucunda bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Niteliksiz konut stoku kadar doğal afet riskinin yüksekliği de Türkiye açısından kentsel dönüşümü bir zorunluluk haline getirmiştir. 1999 Marmara Depremi sonrasında çok sayıda yasal düzenleme yapılmışsa da afet oluşmadan önce tedbir alınması gerekliliği ve 2011 Van Depreminde yaşanan yüksek can ve mal kayıpları yeni bir yasal düzenleme yapılması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Bu doğrultuda çıkarılan 6306 sayılı Kanun önemli bir kanun olmakla birlikte kanunun uygulanmasına ilişkin maddeler, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve bilim insanları tarafından eleştirilere maruz kalmıştır.





















KAYNAKÇA


- ÜNAL, Erol/ DUYGULUER, Feridun/ BOLAT, Ersin; İmar Terimleri, TODAİE Yayınları, Ankara, 1998

- ÖZDEN, Pelin Pınar; Kentsel Yenileşme, İmge Kitapevi, 1.Baskı, Ankara, 2008

- YAVUZ, Özgül Özkan; “Kentsel Turizm: Bir Kentsel Dönüşüm Stratejisi”, TMMOB Şehir Plancıları Odası Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, 11-13 Haziran 2003

- TEKELİ, İlhan; Kent, Kentli Hakları, Kentleşme ve Kentsel Dönüşüm, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2011,

- KELEŞ, Prof. Dr. Ruşen; Kentbilim Terimleri Sözlüğü, İmge Kitapevi, Ankara, 1998,

- KARADAĞ, Derya; “Kentsel Dönüşüm Yöntemleri”, Ocak 2008,

- ÖZDEN, Pelin Pınar; “Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler”, İÜSBFD, No: 35, Ekim 2006

- ŞAHİN, Ş.Z.; “İmar Planı Değişiklikleri ve İmar Hakları Aracılığıyla Yanıltıcı Kentsel Dönüşüm Senaryoları: Ankara Altındağ İlçesi Örneği”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Bildiriler Kitabı, YTÜ Basım-Yayın, İstanbul, 2003

- ÖNGÖREN, Prof. Dr. Gürsel, Kentsel Dönüşüm Hukuku,

- ERCAN İnci, Yargıtay Kararlarında Oluşan Son Eğilimlerle Kamulaştırma, Acele Kamulaştırma

- ÇAKALLI, Mehmet Emin, Kentsel Dönüşüm Projeleri ve İlgili İdari Yargı Kararları,

- DAŞKIRAN Filiz, AK Duygu, 6306 Sayılı Kanun Kapsamında Kentsel Dönüşüm




 
 
 

Comments


© 2025  AND Hukuk 

  • LinkedIn
  • Twitter
bottom of page